Bu sitedeki lavinya.net forum/panolar sayfası bölümü 22 yıl önce yani 2002 yılında kurulmuş, 11 yıl önce 2013 yılında ise aktif kullanımı durmuştur. Güncel/yeni paylaşım yoktur. Yalnızca arşiv/nostalji için yayına açıktır.

sizce duyguların hangisi daha güçlü?

Derinden Panolarıdır. Lütfen Şiir Yazmayınız.
salkımsogut

Mesaj gönderen salkımsogut »

sabır!erdemli olabilmek!anlayışlı (anlayabilmek) olabilmeyi özümsemek!ve en önemli kabullenmeyi sindirebilmek olsa gerek!bunları çözdüğünüzde yırttınız demektir!altından kalkamayacağınız hiç bir duygu kalmaz efenim...
manikdepresif

Mesaj gönderen manikdepresif »

seyytan dostum benim nefretin üzerine güç tanımıyoruz öyle değilmi?sayın salkım söğüt):):):):):)
size bi sorum var:ÖZÜMSEMEK NE DEMEK??????:):):)
salkımsogut

Mesaj gönderen salkımsogut »

efenim kullanırken bana iyi gelen bir kelimedir...
şöyle ki;öz,kök'ünü alırsın,kendisi;bir nesnenin yahut olgunun temelini arz eden unsurlardandır ki yanına utanmaz bir de ''üm'' eklersin kendisi öz'üm e dönüşür...bu da yetmez sana...ser'sin birde...öylee bi kişiselleştirirsiniz ortaya...
bkz:lastik edilen türkçe...''şimdi patlamayanı da çıktı''
:)
aycell_xxx
Üye
Üye
Mesajlar: 416
Kayıt: Pazartesi, Kasım 21, 2005 11:44
İsim: aysel
Konum: Eskişehir

Mesaj gönderen aycell_xxx »

nefret ve aşk.. hele ki bi de ikisi bir aradaysa...
melissa
Üye
Üye
Mesajlar: 311
Kayıt: Pazar, Aralık 11, 2005 00:37
Konum: Ankara

Mesaj gönderen melissa »

bu soruya çok önce bi cevap vermiştim ama şimdi emin değilim
fd_rocker
Üye
Üye
Mesajlar: 99
Kayıt: Salı, Ocak 3, 2006 20:44
Konum: MERSİN

Mesaj gönderen fd_rocker »

nefret
Bucuu
Üye
Üye
Mesajlar: 60
Kayıt: Perşembe, Şubat 9, 2006 16:42
İsim: burcu

Mesaj gönderen Bucuu »

biraz uzun olcak ama elime gecen bi hikayeyi sizinle paylaşmak istedim...okursanız sevinirim...hangisi daha güçlüüü?


MAĞARA
Memleketimde, Antalya'da gizli bir mağaram var. Sıradan küçük bir mağara. On sekiz yaşımdaydım orayı keşfettiğimde. Çok sık olmasa da yalnız kalmak istediğimde gittiğim bir yerdir. Düşünmek için ideal. Dış dünyadan soyutlanmış, içsel sesleri bile yankılayabilecek kadar boş ve katı çeperli bir yer.

İlk gidişimde mağaranın bir sakiniyle tanışmıştım. "Ben Aşk'ım" demişti bana "İnsanlar için en önemli olanım ben… Benim olduğum yerde mantığa yer yoktur. Acıyla hazzı harmanlayıp sunarım insanlara. Öyle uyuştururum ki beyinlerini acının acı, hazzın haz olduğunu fark edemezler bile. Delirtirim insanı, çığırından çıkarırım. Öldürürüm hatta…"

O gün ona inanmıştım. En önemlinin aşk olduğunu sanmıştım ki zaten başka türlüsü beklenemezdi; çünkü âşıktım. Aşk'ın orada yalnız olduğunu düşünmüştüm. Oysa mağaranın başka sakinleri de varmış.

Nice aşklardan geçtikten sonra, yirmi beşimde yeniden gittim mağaraya. Bu sefer Aşk'ın yanında Sevgi de vardı. Yalnız olmadığını itiraf etmek zorunda kaldı Aşk. O gün öğrendim ki bir çok duygu ve kavram paylaşıyorlarmış mağarayı. Sevgi bana dedi ki;

"Sen bu delibozuğa bakma. Onun aklı fikri uçkurundadır. Kadınla erkeğin aşkı arasında dokuz ay on gün fark olduğunu bilmem fark ettin mi? Kadın bebeği için aşık olur, erkek uçkuru için. Erkeğin aşkı sevişince biter, kadınınki ise çocuğunu kucağına alınca. Oysa ben Sevgi'yim. Ömür boyunca bile sürebilirim. Yani anlayacağın, duygular içinde en önemli olan, benim"

Sevgi'ye hak vermemek elde değildi; ama belli ki o da kapsamı yayarak değerini pekiştirmişti. Aşk nokta vuruşu yaparken sevgi yaylım ateşi açıyordu. Aşk iki kişiyi perme perişan ederken sevgi birçok insan arasında bölünüyordu. Değerliydi ama seyrelmişti. Sevgi, bir çuvalı bin kişiye bölüştürülmüş birer külah kestane kebap gibiydi. Aşk ise bir kişiye verilmiş bir çuval kestane kebap gibi. Belki de onun için aşktan bıkılıyordu da sevginin tadı hep hatırlanıyordu.

Otuzumda mağaraya yeniden gittim. Bu sefer epeyce kalabalıklardı. Öğrendiğime göre bir kişi hariç tümü oradaymış. O bir kişinin kim olduğunu sormama bile fırsat kalmadan konuşmaya başladılar. En yaşlıları olan aldı sözü. Ak saçlı ak sakallı bir ihtiyardı.

"Ben Saygı'yım bayım. Bunların hepsi elime doğdu. Küçüklüklerini bilirim. Uğraşamıyorum ama bu zirzoplarla. Aşkın ve sevginin açıklanabilir nedenlere bürünmüş haliyim ben. Aşk ve sevgi bazen nedensizce olabilirken, saygının anlatılabilir, ispatlanabilir ve hissedilebilir nedenleri vardır. Yitirilmeye meyilli duyguların koruyucusudur saygı. Bu ikisi, her şeyin eninde sonunda oluruna, bana varacağını kabullenmek istemiyorlar. Aşk, sevgi falan; hepsi bitse de ben hep varımdır. Eğer saygı yoksa hiçbiri yaşamını sürdüremez. Düşünsene mesela: Yeri geliyor, anne- babayla evlat kanlı bıçaklı oluyor. Evlat sevgisine rağmen. Neden? Çünkü saygının gerekleri yerine gelmiyor"

Amca haklıydı. Aşk ve Sevgi hep başına buyruktu. Kendi başlarına bir şey becerebileceklerini zannediyorlardı. Oysa saygının eksik olduğu yerde ikisi de yaptıklarını yürütemiyorlardı. O halde en değerli olan saygıydı.

Saygı'nın sözünü bitirmesiyle birlikte vakur tavırlarıyla dikkatimi çeken gençten biri lafa atıldı.

"Dur bakalım babalık. Beni hiç yabana atma" dedi ve bana dönerek sözünü sürdürdü. "Bayım. Ben Gurur'um. Aşkı, sevgiyi ve hatta bazen saygıyı bile bitiren… Bana iyi bak. Ben, öfke meyvesinin çekirdeği, yalnızlığın tohumuyum. Sen hiç böyle bir bitki gördün mü?"

Saygı amca bile Gurur'un söylediğine cevap veremedi. Doğruydu çünkü gurur, yalnızlığın tohumuydu… Aşkın da sevginin de saygının da sonu olabiliyordu.

Bir anda ortalık karıştı. Aşk, Sevgi, Saygı ve Gurur aralarında ağız dalaşı yaparlarken gençten biri beni bir köşeye çekti. Gözleri pırıl pırıl parlayan yakışıklı bir delikanlıydı bu.

"Aşk, sevgi, saygı ve gurur. Bu dördünün de hissedilebilmesi için bir ön koşul vardır. O nedir bilir misin?" dedi.

"Bilmem?" dedim omuzlarımı kaldırarak. "Nedir?"
"Yaşam. Yani yaşıyor olmak. Ölünce hiçbirinin değeri kalmaz"
"Sen yaşam mısın?"
"Hayır. Ben Umut'um"
"İyi de ne alakası var?"
"Umut, yaşamdır. Çünkü tüm umutların bittiği yerde ölüm vardır. İnsanlar tüm umutlarının bittiği anda intihar ederler. Eğer bir insan, olmadık felaketlere ve acılara rağmen yaşamını sürdürüyorsa, zihninin bir köşesinde minicik de olsa mutlaka bir umut parçası kalmıştır. Her yeni gün, yeni bir şeyin denenmesi için bir fırsattır. Eğer hâlâ deneyecek bir şeyin varsa, onu mutlaka ben yaratmışımdır. Yani anlayacağın, şu diğerlerinin arasında ben, en önemli olanım"

O sırada ikimize yakın bir yerde oturan çelimsiz bir genç kız lafa karıştı. Belli ki Umut'un söylediklerini duymuştu.

"Umut. Sen kendin söyledin 'Tüm umutların bittiği yerde ölüm vardır' diye. Yani sen bile tükenebiliyorsun. Seni hayatta tutan ise benim" dedi. Genç kıza dönüp sordum;

"Sen kimsin?"
"Ben Hırs'ım. Umudun tükenmesine engel olurum"
"Çünkü sen umudun tükendiğini göremiyorsun bile" diye atıldı Umut.
"Olsun" dedi Hırs. "Hiç olmazsa senin en önemli besinini sağlayan zamana, zaman kazandırıyorum"

O gün oradaki gürültüye dayanamayıp kaçmıştım. Durmaksızın tartışıp "En önemli" tahtına kurulmaya çalışıyorlardı. "Şu anda burada olmayan kim?" diye defalarca sormama karşın yanıt alamadım. Beni duyamıyorlardı. O kişiyle karşılaşmak için beş yıl daha beklemem gerekti.

Otuz beşime vardığım yıl mağaraya girdim. Daha önce görmediğim bir kişi vardı. Saçları hafif kırlaşmış, otuz beşinde bir adamdı. Diğerlerinin nerede olduklarını sordum ona. "Benim yokluğumda mağarayı terk etmişler" dedi. "Ama neden?" diye sordum yarı haykırarak . Gözlerini gözlerime dikip "Ben yokken yaşayamazlar" dedi.

"İyi de sen kimsin?"
"Benim adım Güven. Artık anlarsın ki en önemli olan benim. Hem sevgiliye hem de kendine güven olmadan aşk, sevgi ve saygı, kendine güven olmadan ise gurur, umut ve hırs olmaz. Bu yaşına gelmişsin hiç görmedin mi? Ne insanlar var; güvensizlik duydukları için aşklarını satanlar, sevgi ve saygılarını yitirenler... Bunlara istediğini yakıştırabilirsin. İster kendine güvensizlik de, ister karşındakine… Belki de geleceğe… Ve ne insanlar var; kendilerine güvensizliklerinden ötürü gururlarını, hırslarını ve umutlarını yitirenler"
"Peki seni bitiren bir duygu yok mu? Senin üstünde bir şey?"
"Korku ile eş güçte sayılırız. O beni bitirir ben de onu. Ama güvenin bittiği, korkunun galip geldiği yerde durağanlık hüküm sürer. Durağanlık ise diğer duyguların yitirilmeye başlamasına neden olur. Korku bittiğinde ise değişimler başlar. Aşk, Sevgi, Saygı, Gurur, Umut ve Hırs… Ailemin diğer üyeleriyle el ele vererek ederek Korkuyu mağaradan attık. Çünkü Korku varken onlar da rahat hareket edemiyorlardı. Bense daha demokrat ve teşvik edici bir lider oldum onlara"
"Senin başlattığın bir şey, başka şeylerin kaybedilmesine neden olamaz mı?"
"Zaten ben hep ve her şeyi kazandırırım demedim. Benimle birlikte değişim başlar dedim. Değişim, türlü kayıplara neden olsa da yaşam adına bir kazançtır. Değişim, tecrübenin, gelişimin, yeni mutlulukların, savaşın ve tabii ki güveni bile pekiştiren zaferlerin başlangıcıdır. Benim besinim, zaferle sonuçlanan değişimlerdir. Her zaferde güveninin biraz daha arttığını fark etmişsindir"
"Evet. Fark ettim. Şey… Peki… Ötekiler. Gelecekler mi?"
"Benim döndüğümü öğrendikleri anda gelirler. Hep öyle olmuştur. Ben geldiğimde içerde sadece Korku vardı. Meydanı boş bulup gelmiş. Aidiyetlere öyle bir sarılmış ki onu oradan çekip yeniden dışarı atmam çok zor oldu. 'Yapma' dedi bana. 'Bunları edinene kadar ne çok uğraştınız. Şimdi hepsini bir anda kaybedebiliriz' diyerek ağladı"
"Ne çok uğraştınız mı?"
"Tabii ki. Korkunun sahip çıktığı tüm o aidiyetleri Umut, Hırs ve ben kazanmıştık. O zamanlar Korku bizi durdurmaya çalışırdı hep. Hiçbirine en ufak bir katkısı olmadı ama iş sahip çıkmaya gelince bizlerden daha fanatik oluyordu"

Güvenin sözünü bitirmesiyle mağara ağzında neşeli bir kalabalık belirdi. Ailenin diğer üyeleri gelmişlerdi. Sevinçle kucaklaşıp hasret giderdiler. Güvenin getirdiği armağanları açmaya başlamışlardı ki onları sevinçleriyle baş başa bırakıp mağaradan çıktım. İlerde, bir kayanın dibinde büzüşmüş çirkin bir yaratık vardı. Yüzlerce kolu olan bir ahtapota benziyordu. Bu Korku olmalıydı. Yaşamdaki aidiyetlere sıkı sıkı sarılmasını sağlayan yüzlerce kolunu gövdesine doğru kıvırmış, ileri geri sallanarak ağlıyor, bir yandan da söyleniyordu.

"Yitirecekler! Her şeyi yitirecekler!"

Ona kulak asmadım. "Kazanacaklar. Yepyeni ve çok güzel şeyler kazanacaklar" dedim kendi kendime…

Faik Murat Müftüler
scalon
Görevli
Görevli
Mesajlar: 509
Kayıt: Çarşamba, Eylül 15, 2004 14:58
İsim: güLşah
Konum: İstanbul

Mesaj gönderen scalon »

eline sağlık.. çok güzeldi...
ilkruzgar
Üye
Üye
Mesajlar: 117
Kayıt: Cuma, Mart 17, 2006 12:30
Konum: düştarlası

Mesaj gönderen ilkruzgar »

bence güven o olmadan bir yerlere gelmek bile mümkün değil...
ilkruzgar
Üye
Üye
Mesajlar: 117
Kayıt: Cuma, Mart 17, 2006 12:30
Konum: düştarlası

Mesaj gönderen ilkruzgar »

gerçekten hikaye çok güzeldi burcu paylaştığın için saol..ve anlıyoruzki güven olmadan başarı olamaz,aşk,sevgi...kendimize güvenelim herzaman..
bigmerLin

Mesaj gönderen bigmerLin »

Çok güzeLdi.. Ellerine, Yüreğine sağLık...
F..D

Mesaj gönderen F..D »

bence NEFRET ve AŞK :?
manikdepresif

Mesaj gönderen manikdepresif »

tebrikler F..D aşkı at ama nefreti atma.seni seviyoruz????
Bucuu
Üye
Üye
Mesajlar: 60
Kayıt: Perşembe, Şubat 9, 2006 16:42
İsim: burcu

Mesaj gönderen Bucuu »

begenmenize sevindim arkadalar... :D elime böle güsel yazılar geçtikçe sizinle paylaşıcam :)
F..D

Mesaj gönderen F..D »

evet nefret daha güçlü ama aşkı da yabana atmamak lazım :P (manikdepresif)
Cevapla